Şükrü Kadar Samimidir İnsan...

Bahar Gelmişti...

Çiçekler açmaya, çocuklar sokağa dökülmeye başlamıştı. İşten dönerken kuşların cıvıltısı, çocukların şen kahkahası içinde apartmana girdi. Yüzünde istemsiz bir tebessüm belirmişti. O sırada alt komşu Ayşe teyze kapıya çıktı.

“Hayırdır Meltem, yüzün gülüyor. Annenin hastalığı teşhis edildi mi, iyileşiyor mu kız yoksa?”

Meltem  çarpılmış gibi oldu bir an…  Hastası, cenazesi olan insanın yüzünde tebessüm olması ayıp gibi hissetti bir an için... Sonra Ayşe teyzeye dönüp,"Teyzecim daha araştırılıyor. Şimdilik verdikleri ilaçlarla daha iyi, bekliyoruz sonuçları. Ben sokakta çocukları görünce kendi küçüklüğüme gittim bir an. Ondan öyle olmuştur yüzüm. Teşekkür ederiz yine de sorduğunuz için” diyerek çıktı merdivenlerden.

Çok garipti... Hastası olan insanın gülümsemesi yanlış mıydı acaba? Onca şükredecek şey vardı. Beterin beteri vardı üstelik.  Ayrıca Meltem hep gülümserdi. Art arda çok olumsuzluklar yaşamışlardı. İflasları sonrası babasını kaybetmeleri, annesinin hastalığı… Ama o yine de ümitliydi hayattan. Hep şükredecek bir şey olduğuna inanırdı.  İnsanlara karşı da öyleydi. Teşekkürsüz ayrılmazdı hiçbir ortamdan. Mutlaka teşekkür edecek bir şey olduğunu düşünürdü. Onun için arkadaşları ile bir süre görüşemese de sonra denk gelince aynı sıcaklıkta devam edebilirdi ilişkilerine. Kimseden bir şey beklemezdi. Herkesin derdi kendine yetiyordu zaten. Kırgınlık da olmazdı doğal olarak aralarında.

Onun eğitim süreci ailesinin sıkıntılı dönemlerine denk gelmişti. Burs bularak, komşuların kitaplarıyla tamamlamıştı eğitimini. Kardeşleri ise tersine bolluk içinde büyümüşlerdi. Her istedikleri verilirdi onlara. Kendisine verilmeyen imkânlar için üzülürdü ama kırılmazdı ailesine. Çünkü o dönemde kendi için de ellerinden geleni yapmışlardı. Az kazançları olmasına rağmen okutmuşlardı onu. Onun için kıymetliydi anne babasının yaptıkları. Okutmayan aileler de vardı. Çok şükür okumuş, meslek sahibi olmuştu. Zor da olsa güzel, keyifli yılları olmuştu. Seviyordu geçmişini. Başkalarına göre Meltem evin kül kedisiydi. Ama o öyle düşünmüyordu. Zorlu şartlar onun yetişmesi içindi. Marifetlenmişti. Kış gibi görünen o yıllar ona ömrünün yazını vermişti belki de. Sağlık, meslek, huzur…

Kardeşleri için aynı şey söylenemezdi. Yıllardır bitiremedikleri bir okulları ve bağımlılıklarla dolu bir hayatları vardı. Bir de arada bir harçlık istemek için aradıkları anneleri… İşleri düşünce annelerine sevgi gösterileri yaparlardı. Ama iflas, babanın kaybı, annesinin hastalığından sonra arayan soran kalmamıştı. Çünkü aradığında para verebilecek kimse yoktu artık. Meltem’i sıkıştırmaya çalışmışlardı bir ara ama hayır deyip net durunca ondan ümidi kesmişlerdi. Şimdi kim bilir ne haldeydiler. Onlar için üzülüyordu. Gurbet ellerde ne hallere düşmüşlerdi. Ama şu da vardı, başkasının kışına ortak olmayana yazı görmek nasip olmazdı bu hayatta. 

Kim Şükreder?

Anlık olumsuzluklara rağmen toplamdaki iyilikleri görmeye devam ederek nankörlük etmeyen. Yani samimi olan… Baştaki düşüncesi ile sonraki davranışları tutarlı olan kişi. Baştaki niyetini toplamdaki şahitliklerini dikkate alarak anlık olumsuzluklara rağmen şükre, teşekküre devam edebilen kişi.

Kim samimiyetini kaybeder peki? 

Toplamdaki gerçeklere nankörlük eden ve beklentiye giren kimse...

Beklenti egoyu tatmin eden sonuç tahminidir. İsteklerimizin bedelini kimin ödemesini istiyoruz? Annemiz, babamız, kardeşimiz, eşimiz, patronumuz, hocamız ise yüzümüzdeki tebessüm, dilimizdeki teşekkür bu kişilerden hayır duyana kadardır ancak.

Yok eğer onlardan hayır cevabını duysak da, onları kaybetsek de, ne yapabiliriz diyerek mücadeleye devam edip kendimizden bekliyorsak. İşte o zaman tebessüm etmeye, şükretmeye devam eder insan. Bu hayatta ne kadar çok şey  kaybetsek de teşekkür edeceklerimizin daha fazla olduğunun farkında oluruz o zaman. İşte bu durum insana samimiyet veriyor.

Niyeti, davranışa ulaşmayan insan samimi değildir...

Eve girince annesine selam verdi. Ellerinden, yanaklarından öptü. Gününün nasıl geçtiğini sordu. Hâlâ tanı konamamış olan hastalığı verdikleri ilaçlarla biraz rahatlatmıştı. Ama eşini kaybetmenin acısı üstüne diğer evlatlarının umursamazlığı annesine ağır gelmişti. Çok şey beklemişti evlatlarından belki de. Çünkü zamanında neler neler söylemişlerdi. Annelerinin yaşlılığında yanında olacak, ona bakacaklardı tabii ki. Onu diyar diyar gezdireceklerdi. Bir araba alınsın neler yapacaklardı neler. Araba aldılar evlatlarına ama şimdi hasta olduklarında ortada ne evlat vardı, ne araba. Hastaneye bile taksi tutup götürüyordu Meltem!

Yine bir umut “Kızım bir arasak mı” dedi annesi? Meltem açmayacaklarını bilse de kıramadı annesini, "Arayalım anne, peki" dedi. Yine açan olmadı telefonu. Niye açsınlar ki, para verecek kimse yok karşılarında! Oysa nelere niyet etmişlerdi, ne hayaller kurdurmuşlardı yıllar önce ama şimdi hiçbir sözün karşılığı yoktu ortada.

Beklentili insan vaatlerde bulunur ama iş davranışa döneceği zaman ortada olmaz.  Yani düşünür, konuşur, hayal kurar, kurdurur. Söylemleri davranışa döneceği zaman bir şey göremezsiniz onda. Onun için samimiyet de olmaz. 

Deneyimsel Öğreti der ki; "İnsanın dış dünyadan beklentileri artınca samimiyeti de azalır bu hayatta."

Hayır cevabını duymaya dayanamaz. Yüzü asılır, şikâyetlere başlar, teşekkürü, tebessümü ise hayır cevabını duyana kadar devam eder. Çıkarına ters olan, istediğini vermeyen kişiye suratını asar hemen. Hayata da kolay küser. Oysa hayır cevabına rağmen sebebine sarılmaya devam eden insanlardır samimi olanlar. Her zaman tebessümlü ve şükürlüdürler.

Hayır cevabı almasına rağmen şükrü ve teşekkürü devam eden insan samimidir.

Annesi telefonun  açılmadığının duyunca üzüldü önce. Sonra başını kaldırıp Meltem’i süzdü. Sola baktı sonra sağa baktı. Adeta bir şeyleri ölçüp biçerek, “Biz sana çok imkân veremedik kızım. Kardeşlerine sana verdiğimizden çok daha fazlasını verdik. O kadar sıkıntıya rağmen şimdi sen yanımdasın, onlarsa yok. Sen bize hürmet ettin. Her şeye rağmen hep yüzün güldü. Hiç düşmedi suratın. Oysa onları bir türlü memnun edemedik, güldüremedik yüzlerini. Bize de bir gün olsun güzel söz etmediler. Sana hayırlı evlat denirdi. Ben de derdim ama anlamamışım aslında. Hayırlı evlatlık senin samimiyetinmiş yavrum.”

Gözleri dolmuştu Meltem’in. Annesiyle ağlayarak sarıldılar ve birbirlerine verildikleri için şükrettiler onları Yaradana…

Hayata küsmeye hakkımız yoktu çünkü hayatta şükredecek çok şey vardı...

Başarı Psikolojisi hakkında

 

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Nasıl güzel bir yazı. İnsanı, ilişkileri, samimiyeti nasıl güzel yorumlamışsınız. Emeğinize sağlık.
GNS dedi ki…
Ne güzel yazmışsınız
Ellerinize sağlık
Adsız dedi ki…
çok samimi sıcacık bir yazı elinize sağlık
Adsız dedi ki…
Kaleminize sağlık, şükretmeyi bilenlerden olmak nasip olsun hepimize
Selma O. dedi ki…
Hayata küsmeye hakkımız yoktu...
Üzerinde düşünülesi bir cümle