Herkes bana dönüp bakıyor...
"Olacak biliyorum ya bu sene Tıp’ı kazanacağım." Bir an test kitabını bırakıp hayallere dalıyorum. "Tıpı kazanmışım, önlüğümü giymişim, okulun kantinine giriyorum..." tam o sırada bir rüzgâr. Ve evet sahne süper, her ne kadar anneannem "orangutan gibi olmuşsun" dese de modadan anlamıyor maalesef. Sınav senesi omzuma kadar uzattığım saçlarım dalgalanırken o havalı bakışımı atıyorum. Gerçi havalı bakışım yok ama hayal olunca bir şeyler uyduruyor zihnim. Herkes bana dönüp bakıyor ve tıp okuduğumu anlayarak “Hımmm ne kadar zeki bir çocuk, hem çalışkan, hem yakışıklı!” diye içlerinden geçiriyorlar. Hayalin ortasında boğuk bir ses var, ne anlayamadım, birisi bir şey diyor ama. Derken terlik darbesiyle kendime geldim. "Ta daa!!" boğuk sesin sahibi annem çıktı. Şu terliği nasıl oluyor da her defasında tam on ikiden vuruyor, ah bu sefer biraz acıttı.
-Mustafa oğlum duvara bakıp ne diye sırıtıyorsun. Sen yine mi kulaklıkla ders çalışıyorsun! Kalk çabuk sofraya.
-Haydaa! Oldu mu şimdi anne yaa! Ne güzel hayal kuruyordum.
-Bak hâlâ hayal diyor sen bu gidişle Tıp Fakültesi’nin anca hayalini kurarsın. Bu sene de kazanamazsan vereceğim seni babanın yanına az biraz motor yağını yut da kendine gelirsin.
-Ya hep gençlere engel olun zaten! Yine konuyu motora getirdin ya, kazanacağım diyorum bak bu sefer. Moral motivasyon bırakmadın ki bende. Gerçi itiraf etmeliyim terlik darbeleri yeterince motive edebiliyorlar. Ben kalkayım en iyisi, valide hanımı kızdırmamak lazım.
Evet maalesef ki annemle olan bu tartışmamıza şahit olmanızı istemezdim. Yahu sürekli tutturmuş “üretimle tüketim aynı anda olmaz” diye bir şey söylüyor bana. Müzikle ders çalıştığım için hep tartışıyoruz. Aslında ona söylemiyorum ama haklı bir yanı var. Ne zaman kulaklığı taksam bir soru çözüyorum sonra şarkıyı değiştireyim. Derken bu sefer şarkıların içinde dolanmaya başlıyorum. Oradan popüler biri çıkıyor elim ister istemez oradaki magazin haberlerine kayıyor. Yok domates 40 lira oldu, o ünlü boşandı, bu ünlü evlendi, Whatsapp çöktü derken gitti mi yarım saatim. Haydee tekrardan modumu yakalayıp soru çözmeye başlıyorum. Bir iki soru çözüyorum, ah işte en sevdiğim şarkı! Okulu bir kazanayım bu şarkıyı bahar şenliğinde ben çalmak istiyorum. Dur ya şu okulun fotoğraflarına bir daha bakayım. Hem ne demişler "evrene olumlu sinyal gönder..." Ben hep gönderiyorum ama bir sıkıntı var herhalde ya benim sinyaller hep tek tik! Bunlar da hep fasa fiso zaten yıllardır sinyal gönderiyorum ona bakarsan.
Deneyimsel Öğreti der ki; "İnsanın dış dünyadan beklentisi arttıkça, iç dünyadan beklentisi azalır."
Sinyal göndereceğime oturup ders çalışsaydım şimdiye kapmıştım bölümü. Hem annem demişti ki “Bu hayatta her şey yapıp ettiklerinin bir karşılığıdır oğlum, o yüzden isteklerimizin bedelini ödemeliyiz.” Yine doğru konuşmuş ya annem hep haklı çıkıyor. Neyse Whatsapp çöktü diyorduk, nerede kalmıştık. Hah magazinler evet, yahu magazinler pek benlik değil ama şu istediğim araba yok mu, onun fotoğraflarına dalıp gidiyorum. Doktor olursam istediğim evi de arabayı da alabilirim. Tabi bunun için önce Tıp Fakültesini kazanmak lazım. Derken bak yine daldım gitti bir yarım saat daha. Böyle böyle bölününce dersten bir şey anlamıyorum ki. Ne zaman şu kulaklığı taksam keyfim daha bir yerine geliyor. Ancak ders çalışma motivasyonum, üretim isteğim düşüyor.
İnsan bir hedefe konsantre olduğunda, üretimine yönelik hareket ettiğinde, zıddında onu alıkoyanlardan uzaklaştığında başarıya ulaşanlardan olur.
Yorumlar
Emeğinize sağlık
Çok güzel bir yazı olmus
Ne harika bir yöntem. Hatırlattığınız için teşekkürler.