Ümidi Hiç Bitmemişti Zaten...
On yıllık evliydiler. İlk gün ki hallerinden pek fazla eser kalmamıştı. Hayatlarında hem somut hem de soyut bir şeyler değişmişti sanki. Mehtap ilk yıllarda elli beş kiloydu, oysa şimdi doksan kilo… Hakan ise şimdilerde on yaş fazla görünüme sahipti.
Ailelerinin onayı olmamasına rağmen evlenmişlerdi. “Her şey değişir ama bizim sevgimiz değişmez”
demişlerdi birbirlerine. Bir ömür
yaşlanmaya söz vermişlerdi. Hiçbir
evlilik onların evliliğine benzeyemezdi.
“Ne olursa olsun, sevgimiz tüm zorlukları aşar” diye düşünmüşlerdi.
Maddi zorluklar mı?
-Aşılır.
Ailelerin gönülsüzlükleri mi?
-Aşılır.
İşsizlik mi?
-Aşılır.
“Bazı şeyler zamanla değişiyormuş” dedi içinden Mehtap. Verdikleri söze çok sadık olamamışlardı.
Zorla güzellik olmuyormuş demek ki… Aşamadıkları
ne çok şey varmış?
Zaman zaman kırıcı, vurucu kelimeler hem Hakan’dan hem de Mehtap’tan
çıkıyordu. Şimdi ise Mehtap sanki evin erkeği; Hakan ise evin kadını olmuştu. Maddi zorluk yaşadıklarında çözüm olarak ilk
iş; Mehtap’ın ailesinin kapısını çalmaktı. Bu duruma Hakan’da alışmıştı, tuhaf
gelmiyordu. Onlar da annesi babası sayılırdı. Başlangıçta Mehtap, ailesine
gidip para almaktan utanmıştı, bu durum ona garip gelmişti. Zamanla eşi Hakan, onun gözünde ezik duruma
düşüyordu. “Beni aileme muhtaç ettin,
öyle olsun!” diyordu içinden. Ama beş yıl olmuştu, ailesinden desteği
kesintisiz alalı. Artık işyerinden avans almak gibi, çok normal geliyordu bu
davranış. Anne babası da ara ara damada söyleniyor; “Madem gücün yok, ne diye
evlendin be oğlum” diyorlardı. Kızlarına da bir çift lafları oluyordu;
“Olmuyorsa bırak Hakan’ı. Sana bakamıyorsa ayrıl kızım” diyorlardı.
Mehtap için bunlar çok can yakıcı değildi. Zamanla
çözülürdü. Hakan daha iyi para kazanacak işi bulurdu. Tanıştıklarında güvenilir,
cesaretli, gazap becerisi olan ve az konuşan biriydi Hakan. Evlilik öncesi
bedellerini ödemiş, daha orta okuldayken babasının dükkanında çalışmaya
başlamıştı. Elleri o nedenle çok gelişmişti. Hakan dershane parasını kendisi
ödemiş, üniversite de iki yıllık bir bölüme yerleşmişti. Ailesinden para
istemeden okumuştu. Peki şimdi ne olmuştu da çalışmaktan soğumuştu? Çoğu
erkeğin yapamayacağı şeyi Hakan rahatlıkla yapıyordu. Mesela evde tüm gün
oturmak ona tuhaf gelmiyordu. Mehtap işten eve geldiğinde, kapıyı açan hep
Hakan oluyordu.
Hakan’ın günleri televizyon programlarını takip etmekle,
dizi izlemekle, sosyal medya da gezinmekle geçiyordu. Cesaretin, güvenin, gazap
becerisinin yerini, korkaklık almıştı. Mehtap işten gelmeden, yemekleri
hazırlıyor, koltukları siliyor, bulaşıkları yıkıyordu. Bu durumdan rahatsızlık
duymuyordu. “Neden evdeyim, neden çalışmıyorum, neden bu işlerin hepsini ben
yapıyorum?” Demiyordu. Ara ara eşi Mehtap’tan harçlık bile alıyordu. Mehtap;
“İş buldun mu?” diye ne zaman sorsa; Hakan lafı ağzına tıkıyordu. İçten içe
ezik duruşunu, sesini yükselterek kapatıyordu.
Mehtap ise; “Eve bakmak zorundayım, faturalar, çocukların
okul masrafları, evin giderleri var” diyerek evin babası olmuştu. Hakan zaten
çalışmayı sevmiyordu, ona ümit bağlayamazdı. Defalarca bu konu konuşulsa da bir
sonuca varamıyorlardı. Hakan’ın cevabı; “Piyasada iş yok görmüyor musun?”
oluyordu. “Cv doldurduğum yerler var, bugün yarın dönüş yaparlar.” Diyordu.
Mehtap bu cevaplar karşısında sessizliğini koruyordu. Bazen ise dayanamıyordu...
Deneyimsel Tasarım
Öğretisi derki: “Hayatta heplik hiçlik yoktur.” Bir şey hep büyüyemez. Bir
başarı hep olamaz. Bir evlilik hep iyi olamaz.
Hakan da hep işsiz olamazdı. Mehtap ‘ta hep çalışacak değildi.
Bunun bir sonu olmalıydı. Kavgalarının da bir sonu olmalıydı. Sürekli dışarıda
bedel ödeyen Mehtap, artık evin erkeği
olduğuna inanıyordu. Son zamanlarda ise, elinde olmadan kaba davranışlarda
bulunuyordu. Bir ara ağzından küfür bile çıkmıştı. Zıddın da da Hakan’ın ses
tonu, yürüyüşü kibarlaşmıştı. Tartışmalarda Mehtap odayı terk etmekle çözüm
buluyordu. Sesleri duyan komşuları şundan emindi: Bu evlilik çok uzun sürmezdi.
Kapı komşuları Emine teyze torun torba sahibiydi. Eşini
geçen yıl kaybetmiş, oğlunun evinde yaşıyordu. Gelini ve torunları ile gayet
huzurlu bir hayatı vardı. Sözünü dinletiyordu, torunları onu seviyor, gelini de
ona hürmet ediyordu.
Mehtap’ı bir gün mesai dönüşü yakalamış, evine buyur
etmişti.
Emine teyze bu evliliğin bitmesinden yana değil,
toparlanmasından yanaydı. Biliyordu ki evliliğin sürmesi için bazı dengelerin
değişmesi gerekirdi. Çünkü bu hayatta bir mizan vardı. Kadın kadın gibi, erkek
erkek gibi yaşamalıydı. Evde merkezde kadın olmalıydı. Erkek ise dışarıda
koşmalı, çabalamalıydı. Ama gel gör ki Mehtap ile Hakan’ın durumu tam tersiydi.
Mehtap’ı karşısına aldı ve rahmetli eşi ile yaşamlarından
küçük bölümler anlattı.
“Kızım Mehtap, biz
altmış sene evli kaldık. Hiçbir zaman sesim ona yükselmedi. Kızdığımda yanında
kalmaz, komşuya çıkardım. Onun karşısında cevap vermezdim. Ne zaman
sakinleşirse o zaman konuşurdum. Eve mutlaka bir poşetle gelirdi. Onu camda beklerdim.
Kapıyı ben açardım. Yemeklerini ben servis ederdim. Kazandığı ne kadarsa bende
o kadarına razı olurdum. Kimsenin de kapısını çalmadım. Ailemin bile…”
“Emine teyze, sadece karşılık verme üzerine değil bizim
problemlerimiz. Ben ailemden bile destek aldım. Artık destek alacağım kimsem
yok. Hakan malum, çalışmaktan ümidini kesmiş. Evde oturmak daha cazip geliyor,
sende görüyorsun.”
“Mehtap kızım, senin
aktif olman, Hakan’ı pasifleştir. Zaten Mehtap yapacak diye çalışmaz.”
“Hiç öyle düşünmemiştim Emine teyze.”
“Bu güne kadar ne
yaptıysan zıddını yapmaya çalış. Yalnız hemen düzelmesini bekleme olur mu?”
“Anladım teyze.”
“Çünkü bir şey iyi
olmadan önce kötüye gider. Sabredersen bir şeyler değişir umarım. Yeter ki
bedelleri doğru yere yerleştir. Ailenden destek alma, bu seni çok üzer.”
“Yapabilir miyim onu bilmiyorum teyze. Vazgeçişler kolay
olmuyor. Sanırım ailemin imkanlarına bağımlıyım. Oradaki standardı burada da
yaşamaya çalıştım.”
“Evet kızım, eşinin
standardına göre yaşaman gerekiyor. Ve vazgeçişin ne kadarsa o kadar özgürlüğün
oluyor.”
Mehtap, Emine teyzenin yanından ayrıldıktan sonra düşünmeye başladı.
"İşler bu hale gelmeden önce nerede başlamıştı?"
"Mizanı nerede bozmuştuk?"
"Nerede aktifleşmeye başlamıştı?"
Hakikaten ilişkide birinin aktifliği diğerinin pasif olmasına sebep olmuştu. Şimdi toparlanma zamanıydı hayat seçimlerine göre karşılık veriyordu insana ve oda nerede aktifleşeceğine nerede pasifleşeceğine karar vermişti. Bunları düşünerek yürürken çoktan evin kapısında buldu kendini. Zilini çaldı, Hakan yarı tebessümlü bir ifadeyle kapıyı açtı. “Beni bir şirketten aradılar, iş görüşmesi için. Yarın görüşmeye gidiyorum” dedi. Mehtap da içinden “çok şükür, ümidim hiç bitmemişti zaten” dedi. Birlikte Hakan’ın yaptığı yemeği yediler.
Yorumlar
Erkeğin ve kadının ne yapması gerektiğini neyi nereye kadar yapmalıyızı..
İnsan bilse hayat ne güzel olurdu..
Teşekkür ederim güzel yüreğinize hüzün değmesin çok güzel aydınlatıcı bir yazı olmuş...