Göğe Bakmıyorlar mı?

Göğe Bakmıyorlar mı?

Direksiz yükselen gök... 

Askısız asılı kalan ay... 

Köprüye ihtiyaç duymayan bulutlar... 

Yanmak için fiş istemeyen yıldızlar... 

Temizlenmek için deterjana mecbur olmayan hava...

Bakarken neden görmez insan? 

Apaçık göz, apaçık gök...

Nedir karartan? Nedir anlamaya engel olan?

Hangi kadın, havanın, yağmurun yaptığı temizliği yapabilir? 

Hangi erkek bulutun verdiğini verebilir? 

Hangisi, kim o kadar ferahlatıcı olabilir? 

Neden müsaade ettik? 

Niçin birbirimizi anlayamaz hale getirmelerine izin verdik? 

Niye yaptık ki bunu kendimize...

Hissetmiyor, farkına varmıyoruz bize sunulan hürmeti!

Serzenişim bizi göremez, işitemez, hissedemez hale getirenlere, 

Bizi gerçekten uzaklaştıranlara...

Peki biz neden müsaade ettik?

Bizi gerçekten uzaklaştırmaya çalışsalardı yine de müsaade etmeseydik. 

Onlar bizi yine anlık keyiflerle kandırmaya çalışsaydı da biz izin vermeseydik.

Onlar bizi bütün oyalayıcılarla asıl anmamız gerekeni anmaktan alıkoymaya çalışsaydı, biz müsaade etmeseydik.  

Biz neden düşünmedik? 

Ya insan eğlendiğini zannediyorsa? 

Onlar, sosyal medyalarıyla, alışveriş siteleriyle, dizileriyle, sahte senaryolarıyla bizi oyalamaya çalışıyorsa? 

Ya hayatının en pahalı keyfini satın alıyorsa insan? 

Ya da bu alışverişin karşılığında idrakını, seçim hakkını veriyorsa?

“Yok canım... Ben kendi irademle seçiyorum bunları, istemesem bırakırım.” 

Ne zarar eden bir alışveriş olurdu değil mi?

Peki bütün eğlendiricilerine rağmen neden mutlu değiliz ?

Çünkü....

Bakıyoruz ama görmüyoruz, bakıyoruz ama anlamıyoruz.

Bakıyoruz ama idrak edemiyoruz.


Hayat, bir seçim bekliyor, bir vazgeçiş bekliyor...

İnsan, görmesi gerekeni göremeyince, görmemesi gerekende boğulur durur.

Sadece göğü, yıldızı, bulutu görmemekle kalmıyor insan. 

Anlayamadığı yalnızca onlar olmuyor. 

Kendini de görmüyor. 

Ne halde? Ne yapıyor?

Ne için çırpınıyor? Hiçbirini göremiyor. 

Nasıl görünüyor uzaktan, farkında değil.

Kusursuzluğu ararken sahtenin dizaynında, 

Kusursuzluğun Gerçeğin içinde olduğunun farkına nasılda varamıyor?

Bakıyor muyuz, göğe? 

Bakmıyoruz. 

O zaman bakalım ne olur. 

Nasıl özenle dizayn edilmiş yeryüzü görelim ne olur. 

Bu hürmeti bulamayacağımız an var. Bu hürmeti göremeyeceğimiz sonsuzluk var. 

Burada hürmeti fark etmeyen, sonsuzlukta hürmeti hak eder mi hiç? 

Ebedi hürmet için, fark edin ne olur...

Keşke ilk söylenenler, ilk söylendiğinde anlaşılabilseydi. Keşke anlayabilseydik.





Yorumlar

Adsız dedi ki…
Çok çok güzel...
Göz sadece bakıp geçmek için verilmiş olabilir mi?
Tekrar tekrar okunup düşünülmesi gereken bir yazı...
Teşekkürler kaleminize sağlık
Adsız dedi ki…
Keşke ilk söylenilenler, söylenildiğinde anlaşılsaydı…
Gerçeği okuma hakedişi oluşturacak bedelleri ödeyebiliriz inşALLAH
Emeklerinize sağlık
Çok güzel 🌸🤲🏼
Süleyman dedi ki…
Ellerinize sağlık çok lezzetli bir yazı olmuş 🌿
Adsız dedi ki…
“Çünkü görmüyoruz. Bakıyoruz, evet. Ama görmüyoruz. Sadece bakıyor anlamıyoruz.”
Cok güzel bir yazı. Bakıpta görebilenlerden oluruz umarım.
Adsız dedi ki…
Kusursuzluk gerçeğin bizzat kendisinde…
Bir görebilsek, görmeyi hak edebilsek…
Hürmeti hakedene gösterebilsek…
Kaleminize, yüreğinize sağlık🧡🌼
Adsız dedi ki…
Teşekkürler, o kadar normalleştirmişiz ki yanlışı da mucizeleri de. İkisine de doğru tepkiyi veremez olduk. Yanlışı alkışlıyor peşine takılıyoruz, mucizeleri yok sayıyoruz. Düşünmek çıkış noktamız. Düşündüren bir yazı elinize sağlık
Adsız dedi ki…
Ekranda gördüğümüz kıyafetten başkasını isteyemez olduk? Bu seçimsizlik değil de nedir?
İK dedi ki…
Elinize sağlık çok güzel anlatmışsınız. Gerçeği olduğu gibi, bir çocuk gözüyle, saf akılla görebilsek keşke. İnsan herşeyi gerçeğini bilmek, görmek, duymak, hissetmek, almak ister, kandırılmak istemez. Ama zıttında da gerçekle yüzleşmek istemez nedense.