Orası Rahat mı?
Köyün birinde Ayşe teyze ile gelini Pınar düğüne gitmiş. Bilirsiniz köylerde düğünler özellikle soğuk havalarda kapalı alanlarda yapılır ve oturma yerleri sınırlıdır.
Rahatı istemek...
Bu hikayeden de anlaşılacağı gibi insanoğlu hep rahat etmek ister. Neden acaba? Acı çekmek istemez, yorulmak istemez, sıkılmak istemez, baskı istemez. Bu nedenlerle de kendini rahat ettirecek ne varsa onu ister.
"Ev alınca rahat ederim."
"Çamaşır kurutma makinesi alınca rahat ederim."
"Çocuğa da araba aldık, çok rahat ettik." der.
İcatlar bile insanın rahat etmesi için değil mi? Tüm bunlara rağmen insanoğlu bir türlü rahat edemez.
- "Çok sıcak oldu."
- "Soğuk değil mi burası?"
- "Ay yine mi rüzgar çıktı?"
- "Yağmur yağdı paçalarım çamur olacak."
- "Rüzgar çıktı fönlü saçım dağılacak."
- "Misafir geldi bana iş çıkacak, ev kirlenecek."
- "Çocuklar gürültü yaptı, tansiyonum çıkacak."
- Yakışıklı/güzel eş ister,
- Ünvanlı, iyi maaşlı iş ister,
- Onu yormayan, zeki çoluk çocuk ister,
- Üç odalı değil; şöyle bahçeli, havuzlu ev ister,
- Boş vakti varsa, dağlara bayırlara pikniğe gitmek ister.
- "Bunlar olsun ama rahatım da kaçmasın" ister.
Her konforun bir sıkıntısı vardır.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; "Bu hayatta her şey zıddı ile vardır."
Bize konfor ve rahatlık getiren her şeyin zıddında da bir sıkıntısı vardır.
Aldığımız ev, araba, eş, iş her şeyin problemleri olur ve bizden çözüm bekler. Rahat edeyim derken bir sürü derdi olur insanın. O halde ne yapalım? Hiç bir şey istemeyelim mi? Hiçbir şey almayalım mı?
Hayatta olmasının gereği; yemek, içmek, barınmak, sevilmek, kabul görmek, beğenilmek ihtiyacı vardır insanın. Bu ihtiyaçları için de çalışır, çabalar kısaca rahatı kaçar. Buna karşılık marifetlenir, ilişkiler kurar, başkalarının da ihtiyaçlarını karşılar. Bundan da keyif alır. Bütün rahatsızlık dediğimiz şeyler aslında bizim başarı ve mutluluk yolumuza rahat yürümemiz için dizdiğimiz taşlardır.
Peki, neye göre yerim rahat ya da değil?
Her insanın sınavı kendi isteği ile ilgilidir, kendine özeldir.
Dolayısıyla benim aldığım evin sorunu, benim isteklerimle ilgilidir.
Görsellikle ilgili kaygım varsa, hep güzele bakmak istiyorsam, aldığım evin önüne öyle bir bina yapılır ki, düz duvara bakmak zorunda kalırım.
Derdim gürültü ile ilgili ise, yan daireme sabahlara kadar gürültü yapan gençler taşınır.
Güzel kokular beni cezbediyorsa değişik baharatlar kullanan birisi komşum olabilir. Ya da oturduğum binanın altına bir lokanta açılabilir, her gün değişik yemek kokuları koklamak zorunda kalabilirim.
Benim rahat ettiğim veya rahatsız olduğum konular, yine benim isteklerimle ilgilidir.
Şükrü unutan insanoğlu...
Saçı kıvırcık olan, "saçım düz neden değil?"
Boyu kısa olan, "ben neden uzun değilim?"
Esmer olan, "neden beyaz tenli değilim?" der. Onda olmayanlara odaklanır.
Ona verilenlere; "çok şükür" demeyi akıl edemez.
Zaman zaman hayat soru sorar: "Orası rahat mı?"
Cevap; evet mi, hayır mı?
Bize verilenden razı mıyız, değil miyiz?
Şükürlü müyüz, nankör müyüz?
Bize verilenlere karşı şikayetçi miyiz, teşekkürlü müyüz?
Sizce?
Doğrusu insan ne kadar da nankör değil midir?
Yorumlar
Şükürlü müyüm? Şükredecek ne çok şey var, onları anlayabilenlerden olmak dileğiyle…
İnsanoğlunun ahvali. Rahat olmasa bile bu dünyada ne kadar yaşayacağız ki? Her şey geçici. Güzel bir yazı olmuş.