Marifetli Olan Hayatta Kalır...

Güzelliğin mi? Marifetin mi?

Yusuf gece geç uyuduğu için sabah kalkmakta zorlanıyordu. Yetişmesi gereken bir okul servisi vardı ancak "biraz daha uyuyayım" derken servisi kaçırmıştı. 
"Bu ders gitti bir sonrakine girerim" hesaplamaları ile çok da rahat olmayan uykusuna geri dönmeye çalıştı.
Nihayet öğlen saatlerinde uyanabildi, elini yüzünü yıkadı ve aynada gördüğü görüntü onu mest etti.
“Heyt be şu bebek gibi yüze, şu şekilli kumral saçlara bak. Bugün yine çok yakışıklıyım.”
“Anneannee şu torununa iki oku üfle nazar değmesin.” diye seslendi.
“Oğlum ben kız olsam almam seni. Bu saatte kalkan erkekten koca mı olurmuş?” dedi anneannesi.
“Ben zengin kızla evleneceğim anneanne, çalışmak zorunda kalmayacağım. Beni alan çok olur. Torununu rahat bırakmıyor kızlar.”
 
Yakınından geçen ablasını çekti yanına ve aynaya doğru bakarak; “Bak ablacığım böyle yakışıklı bir erkek görüyor musun çevrende? Birlikte resim çekilebiliriz istersen arkadaşlarına instagramda hava atarsın dedi” ve gülüştüler.
 
Ablası ise iş hayatına atılalı 8 yıl olmuş ve hayatın gerçekliğinde yakışıklılığın, güzelliğin çok da önemli olmadığını anlamıştı. Yine evlilik kriterlerinde de sadece yakışıklı ve güzel olmanın yeterli olmadığını… 
Ablası kardeşi için oldukça endişeliydi. Kendisinin zamanında düştüğü hatalara kardeşi de düşsün istemiyordu. Şu an evin kirasını ailesi ödüyordu. Ama ileride kirayı yakışıklılığı ile değil de mesleki marifetleri ile kazandığı maaşıyla ödeyecekti. Kardeşine bunları anlatmaya çalışıyor ama bir türlü başaramıyordu.

Erteledikçe büyüyen bedeller...

Ablası biliyordu ki insan okuduğu üniversitenin hakkını vermeli ve şu kıymetli zamanları üretimle geçirmeliydi. Mesleğiyle ilgili ödeyeceği bedeller sonraki süreçlerini kolaylaştıracaktı. Ya da şimdi ödemekten kaçtığı bedeller ileride karşısına büyüyerek gelecekti.
Keşke kardeşi de gerçeklerin farkına geç olmadan varabilseydi. Kendini geliştirmeden sadece ona verilenlerle bir yere gelemeyeceğini anlayabilseydi. Ya şimdi geliştirecekti kendini ya ileride. Ya da daha kötüsü oradan oraya bir dala tutunamadan kuruyup giden yapraklar gibi savrulacaktı belki de.
Ya şimdi kolayca ya da ileride zorla öğrenecekti hayatı. Belki geç de olsa gelişecek, belki de problemleri çözmekten vazgeçecekti.
İngilizce bölüm okumasına rağmen kardeşinin İngilizcesi iyi değildi. Alanıyla ilgili içerikler, seminerler, eğitimler alabilecekken zamanını onu hayatında bir yerlere taşımayacak şeylerle tüketiyordu. 
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; “Hayatta ertelenen her şey büyür.”  
Ödenmediği her bedel ileride daha da büyüyecek ve onu çok zorlayacaktı. İş hayatında kendini geliştirmediği için problem yaşadığında patronunu suçlayacak, ilişkilerinde insan kazanma marifeti olmadığından çevresindekileri şikâyet edecekti. Keşke geç olmadan çözümün kendini geliştirmekte olduğunu bilebilseydi.

İnsan sadece güzelliği ve yakışıklılığı ile hayatta iyi bir yerlere gelebilir miydi?

Bir insan doğuştan kendisine verilen şeylere güvenen insan marifetlenemezdi. İnsan ona doğuştan verilenlerin üstünü örtmeli ve kendini geliştirmeliydi. Hayatın ona verdikleri ile belli bir basamağa kadar gelebiliyor insan. Ancak o basamaktan çıkıp farklı liglere geçebilmesi için zayıf olduğu alanları güçlendirmesi gerekirdi. İnsanın;
  • Güvendiği güzelliği, 
  • Yakışıklılığı, ailesi,
  • Kariyeri, 
  • Maddi imkânları onun tuzağı olabiliyordu. 
Bugün güzel olduğu için, yakışıklı olduğu için gördüğü ilgiden dolayı kendisini geliştirme ihtiyacı hissetmeyebiliyor insan. Ancak ona verilen imkânlar verildiği gibi alınabiliyordu da. Sadece ona verilenlere bel bağlayan insan onlar elinden alındığında ne yapar?

Hayatta hiçbir şey kalıcı değildir. 

Güzelliğin,
Yakışıklılığın,
Acıların,
Hazların...
Peki bu zamana kadar hangi acın geçmedi, hangi mutlu günler bitmedi?
Hangi gençlik, hangi güzellik fotoğraflardaki anılardan ibaret kalmadı?
Ya acılar...
Yaşamam gereken acıları nerelerde yaşadım?
Almam gereken keyifleri nelerden aldım?
Beni dünüme göre daha iyi yapacak hedefler için mi acılar çektim yoksa kız arkadaşımın mesajımı görüp cevap vermemesinin acısını mı yaşadım?
Okulumu hakkı ile bitirmiş olmanın keyfini mi yaşadım yoksa instagramda, whatsappta aynı anda birden çok kız ile erkek ile görüşmenin keyfini mi yaşadım?

İmkânlarımız mı marifetimiz mi?
Güzellik mi yoksa bedeller mi bizi biz yapan?

Bize verilen imkân gibi görünen,
Ancak doğru tepki vermediğimizde,
İleri gitmemizin önündeki en büyük engel olan şeylerden,
Özgürleşebilmek ümidiyle…
 

Yorumlar

Işıl dedi ki…
Çok guzel bir anlatım, yügerinize sağlık..
"Dışarıda imkan varsa iceride marifet azalıyor." Sınavlarımıza doğru tepki vermek nasip olur dilerim...
Adsız dedi ki…
Hayatın isleyisiyle ilgili kesinlikle önceden bilinmesi gereken bir yasa...
Adsız dedi ki…
Zamanında lisemizin en güzel kızı olan en yakışıklı erkeği olan kişilere denk geliyoruz.Aa kıza bak nasıl değişmiş aa çocuğa bak nerde o yakışıklılığı..Diye içimizden geçiriyoruz.Ama hayatta kendine bişeyler katmışsa bunları çok çabuk aşıyoruz çokta önemli olmuyor ama katmamışsa yerinde saymışsa yazık oldu diyebiliyoruz.
Adsız dedi ki…
İmkanlar insanı marifetsizleştirir eğitimde duyduğum en önemli çarpıcı bilgilerden biriydi.