Hedefine Yaklaşmak
Elinde sıcacık kahvesi, üzerinde yumuşak bir battaniye ile adeta düşünceler içinde yüzüyordu Berrak. Adı gibi berrak bir zihni vardı artık, ne çok uğraşmıştı bu dingin ve netleşmiş zihne ulaşmak için.
Onu rahatlık tuzağına düşüren, bedel ödemeden imkanlar sunan babasını, bir kaç ay önce kaybetmişti.
Lisede dersleri çok kötüydü Berrak'ın. Çünkü ders çalışmayı sevmiyordu. Dışarıda o kadar güzel, eğlenceli arkadaş grubu vardı ki... Oturup ders çalışmak ona çekici gelmiyordu. Bütünlemeye altı dersi kalmıştı ama yaz okulunda bir şekilde bu derslerini verip mezun olmuştu.Üniversite sınavını duyuyordu arkadaşlarından. Yaşıtları dershaneye gidiyor, bedeller ödüyordu sınav için. Ama aynı bedeli Berrak ödemeye çok hevesli görünmüyordu. Çünkü babası bir şekilde çözüm bulurdu. Babası bir tekstil fabrikasının genel müdürüydü. İyi kazanıyordu. Bulunduğu ilçenin en iyi muhitinde yaşıyorlardı. Berrak'ın henüz çalışmadan bir arabası bile vardı. Babası, "kızımın neye ihtiyacı olabilir?" diye düşünüp, hızlı kararlar alıyordu. Kızının hayatında karşılaştığı tüm problemleri, kendisi çözüyordu. Berrak'ta babasının seçmiş olduğu kararlara "tamam" diyordu. "Ne güzel işte problem bana gelmeden çözülüyor" diye düşünüyordu Berrak. Rahat bir hayat yaşıyordu.Onun üniversite sınavına hazırlık yapamayacağını, sıkıya gelemeyeceğini babası da biliyordu. O zaman çözüm belliydi: Kıbrıs'ta özel bir üniversitenin Mühendislik bölümüne kızını yazdırmak. Berrak kahvesinin son yudumunu içerken tüm bunları düşündü. Kıbrıs macerası ne kadar da zor geçmişti. Keşke babası oraya da gelseydi. Okulu iki yıl daha fazladan okuyup anca mezun olabilmişti. Döndüğünde iş aramasına gerek yoktu. Babadan torpilli olarak, tekstil firmasına direkt Mühendis olarak kadroya girdi. Liseden arkadaşları ise halen iş arıyordu, iş bulamayanlar da vardı.Berrak geçmişini gözünden geçirdi, bugün neden bu kadar zorlanıyordu? Arkasında ona kol kanat geren babası yoktu artık. Tek başına kaldığı firma da, herkesin tavrı da yavaş yavaş değişmişti. İş yerindekiler ona karşı, "Müdür'ün kızı" diye ses tonunu kibarlaştırmıyordu. Babası öldükten sonra "Mühendis Berrak" olmuştu adı. Çoğu zaman da yalnızdı.
Hayat mı sana yön veriyor, sen mi hayatına yön veriyorsun?
Berrak camdan sokağı izlerken, olmak istediği Berrak'ı düşündü. Geçmiş için bir şey yapamazdı ama geleceğine yön vermeyi istiyordu.- Acaba insan hayatına yön verebilir miydi?
- Kim olacağını belirleyebilir miydi?
Berrak camı kapattı, sert rüzgar çıkmıştı. Babasından hatıra kalan koltuğuna oturdu. Kim olmak istediğini düşündü.
Kafasında milyon tane sorular, sorular ve sorular…
Bu hayatta insan ya kendisini toplamda faydaya taşıyacak hedefler belirler ve hedefi doğrultusunda istekleri olur.
İnsanın bir hedefi yoksa, hayat ona günlük
problemlerle oyalamasına izin verir.
Ciltli koca bir kitaptan ya istediği sayfaları seçer ve oradan soruları gelir… Ya da kitabın her sayfasından sınanır, savrulur durur…
Berrak ta babası ölünce savrulmuştu. Üniversiteye kadar problemlerini babası çözmüştü. Fakat Kıbrıs'ta gündelik problemlerle hayat onu sınadı. İlk yıl adaptasyon da zorlandı, arkadaş ortamına kendini kaptırdı. Derslerine giremediği bile oluyordu.
Fakat ikinci yıldan sonra seminere katıldı. Orada " Hayat bedel ve karşılığı üzerine kuruludur" cümlesini duydu. Çok etkilendi, bedel ne demekti? Bedelin karşılığı mı olurdu? Bunu seminer bitiminde eğitmene sordu. Bu seminerin devamını katılmaya karar verdi. Katıldığı seminerde konular çok ilgi çekiciydi. Gün geçtikçe daha da hayatın içine giriyordu. Berrak yavaş yavaş kendine geliyor ve bedel ödemeye istekli hale geliyordu.
Berrak artık dış dünyaya eskisi kadar takılmıyor, derslerine çalışıyor, daha çok odasında vakit geçiriyordu. Okulu bitirmek istiyordu ama ilk senedeki gevşekliği, ona pahalıya mal olmuştu. Mezuniyetini iki yıl daha uzatmıştı.
Berrak bugün, geçmişteki yaşadıklarından dersler çıkarmaya çalışıyordu. Hayatın yaşamın bir anlamı olmalıydı. Ömür kısa, babası artık yoktu. Berrak olarak, bu hayatta bir iz bırakabilir miydi?
İnsanı geliştiren şey, kendi konfor alanından çıkmasıdır.
Zaten birçok insan kendinden bekleneni yerine getirir. Ancak bu hayatta bir izi olan insanlar, kendinden beklenenden fazlasını ortaya koymaya gayret gösterir.
Şu anda anlıyordu bunları... Asıl yapılması gereken sadece günü geçirmek değil.
Önemli olan insanın dününe göre daha iyi olup olmadığıydı. Berrak da dününe göre iyiydi.
Şimdi ona sorsalar; "5 yıl öncesine dönsen neyi değiştirirdin?" diye;
“Kim olmak istersin?” sorusunu kendime sorardım derdi… Çünkü hiç bu soruyu düşünmemişti. Onun yerine babası düşünmüştü. "Mühendis olmak isterim" dememişti. Babasının seçimiydi.
Şimdi anlıyordu hedef belirlemenin önemini.
Çoktan halletmesi gereken meseleler.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi derki; "Ertelenen her şey büyür." Yıllar önce ödenmeyen bedeller mutlaka bir gün fazlasıyla karşımıza çıkar.
Berrak da bugün, geçmişte ödemediği bedelleri ödemeye razıydı, kendine hedef belirlemek istiyordu.
Berrak baba yadigarı fabrikadan ayrılmış, uzun bir iş arama süreci geçirmişti. Yaptığı onlarca başvurudan, bir olumlu sonuç bile alamamıştı. Herkes kazanırken o kendini kaybediyor gibi sanıyordu. Ama içinden bir ses sabretmesi gerektiğini söylüyordu.
Çünkü ödemesi gereken bir bedel vardı ve bunu geciktirdiği için ilk başvurusunda hemen olumlu sonuç alması beklenemezdi.
Hedefteki Berrak’a uygun iş başvuruları yapmaya başladı. Danıştı, fikir aldı, iş başvurularına gitti. "Hayır" cevabını aldı.
Hayat soru sorar...
Hatta bazen o klasik “Biz sizi ararız” cümlesine de maruz
kaldı.
Her bir görüşme, sonucu ne olursa olsun onu mutlu ediyordu. Çünkü hayat artık ona hedefi için sorular soruyordu.
Zihni artık daha rahat ve sakindi.
Alacağı sonuçlar değil, oluşturduğu sebepler onun için çok
daha önemliydi.
Artık bir başkasına bedel ödetmiyor; kendi seçtiği ve hedefine yaklaştıran bedelleri kendisi ödüyordu.
İşte şimdi içi rahat, zihni rahat, kalbi yumuşacıktı.
Biliyordu ki girdiği kapı doğruysa, o ışık çok da yakındı…
Yorumlar
Teşekkürler:)
Teşekkürler