Görenlerin Hoşuna Giden Ekinin Öyküsü...

Masal Değil Misal...

Bugün size bir misal anlatacağım.

Evet yanlış okumadınız. Masal değil misal.

Yani içinde hiç hayal yok, içinde hiç abartı yok, içinde hiç sahte yok.

Gerçek olan, gerçekleşmiş olan bir misal.

Bir tohumun misali. Bir taneden yedi yüz tane doğuran bir tohum… Kök salan, çoğalan, güçlenen ve gücüyle güzelleşip kendisine hayran bırakan bir tohum…

Bir tohumdan misal mi olur demeyin, sivrisinekten bile misal olur.

Ve her misal aslında bize bir müjde, uyarı ya da şahit olur.

Bu tohum misali de böyledir, bizim için hem bir uyarı, hem bir müjde, hem de bir şahittir.

Görenlerin hoşuna giden tohumlar...

Elindeki sopayla toprakta çizgiler çiziyordu. Bir planı vardı, duyduğu, inandığı ama kimseye söylemediği. Geri döneceklerdi.

Sırtını ağaca yasladı. Başını göğe doğru kaldırdı. Yaprakların arasından güneş, kahverengi gözlerine değdi. Ağaçların arasından süzülen güneş ne güzeldi. Işıktı, aydınlıktı ve ihtiyaçtı. Oysa çorak yerlerde ateşten bir top gibi yakıcıydı.  Ama şu anda bulunduğu yerde, güneş sadece gökte değildi, toprak da güneştendi. Kavurucu bir sıcak ve tercih edilmiş bir susuzluk vardı. O topraklarda su az, güneş çoktu. Öyle sıcaktı ki, sıcaklık ayaklarının altındaki köseleden bile hissediliyordu. Kara-sarı toprağın üzerindeki tek bir ağaç, sanki dünyanın bütün gölgesini üzerlerine örtüyordu.

Sakindi. Üzerine sekine indirilmiş, olmuşlardan ve olacaklardan emin görünüyordu. Hâlâ yapraklara bakıyordu; aynı zannedilen, benzer görülen ama farklı yapraklara. Ne garipti, aynı, farklı ve benzer kelimeleri birbirine hiç benzemiyordu. Tuhaf bir şekilde üç kelime de bir tek şey için kullanılabiliyordu.

Gözlerini, yapraklardan indirdi. Karşısında binlerce tohum vardı. 

  • Çoğalmayı bekleyen, 
  • Yayılıp kök salmayı bekleyen, 
  • Yeni tohumlar yeşertmeyi bekleyen. 
  • Filizini veren, 
  • Gövdesini kalınlaştıran, 
  • Uzayan, 
  • Güçlenen ve görenlerin hoşuna giden, 
  • Ve birbirlerine karşı merhameti çok olan tohumlar.

Bedelin sonunda selamet vardı...

Yorgunlardı ama hissetmiyorlardı. Bir hedefleri vardı. Bu kara-sarı toprakları yeşertecekler, irili ufaklı nice filizlerle döşeyeceklerdi. Ancak böyle aşırı sıcaktan kurtulabilirlerdi. Ancak bir mücadeleyle kendilerine ve nesillerine daha verimli, bereketli, mutlu ve başarılı bir hayat bırakabileceklerdi.

Şimdi zordu. Hem yer, hem gök kızgın kor gibiydi. Ama bedel ödeyecekler, belki bazılarını erken yitireceklerdi. Ama bir kere görmüşlerdi gerçeği. O bedele seve seve katlanacaklardı. Çünkü sonunda selamet vardı.

O ağacın altında, binlercesi söz verdi. Kalplerindeki aydınlık yüzlerine vurdu. Üzerlerine yayılan sıcağa rağmen, yorgunluğa rağmen, kalkıp koşmayı çok istemelerine rağmen, bir huzur indi.

Kimsenin bilmediği bir sır...

Kendisine söz veren o güzel, taze, canlı, diri tohumlara baktı. Bir emriyle hepsi toplanıp yola koyulacaktı. Bir emriyle tırnaklarıyla kazıyacak, sanki ömürlerinin tek ve yegâne savaşına tanık olacaklardı. Evet biliyordu. Hepsi hazırdı. Ama kimsenin bilmediği bir sır vardı.

Ayağa kalktı. Telaşsızdı. Herkesin yüzü ona döndü, kalp atışları o sessizlikte buradan bile duyuluyordu. ‘’Geri dönüyoruz’’ dedi. Güçlü, yumuşak ve kararlıydı. Binlerce tohum şaşırdı. Çoğu hemen kabul etti, bazısı biraz sonra. Ekilmek için uzun zaman sabretmiş, bu yola baş koymuş binlerce tohuma ‘’durun şimdi değil geri dönüyoruz’’ dedi. Ve hepsi geri döndüler.

Azlardı. Ama onlar azı küçümsemeyi çoktan bırakmışlardı. Bir taneden yedi yüz verirken, hangi akıl "az"dan bahsedebilirdi. Ya da çok olduğunu zannedenler, bir anda suyu kesilince, hangi akılla "çok"tan söz edebilirdi.

Geri döndüler, çünkü hepsi biliyordu. O söylediyse doğruydu.

Vazgeçtiler ve vazgeçebildikleri kadar özgürdüler.

Beklediler sabırla, neden geri döndüklerini duymak için.

‘’Gideceğimiz topraklarda gizli başka tohumlar var, bilmeden onları ezebilirdik. İstemeden kardeşlerimize zarar verebilirdik, o yüzden geri döndük. Şu anda tanımadığımız kardeşlerimize zaman gerekli. Önce biraz yeşersinler biz sonra yeniden o toprakları canlandırmak için yola koyulacağız. Ama hemen değil, şimdi değil, yağmur zamanı. Daha güçlü gireceğiz. Ve daha kalıcı olacağız.’’

Vazgeçtiler, isteklerinden, sevdiklerinden.

Çünkü gerçek bir liderleri vardı.

Ve ona uyumlu davranmak en mutlu ve başarılı olmak için önemli şarttı.  

Deneyimsel Öğreti derki; “İnsanın doğru seçimler yapabilmesi için özgür olması, özgür olması için de vazgeçişlerinin olması gerekir." Bir şeyi istemek birçok şeyden de vazgeçmektir.

Peki insan neyi istiyor?

O gün, o ağacın altında liderlerine uyum gösterip, hemen vazgeçenler, zaten o zorluğa katlanıp mücadele etmeyi hemen kabul edenlerdi. Öncesinde de rahatlarından, hayatlarından vazgeçmişlerdi.

İnsan bugün yaptığı seçimlerle, vazgeçişlerle yarınını tasarlar. Bugün yaşadıkların dünün seçimlerinin izleridir.

Ve sonra her şey değişti. Ertelenen şey büyüdü…

Desteklendiler, bereketli yağmurlar geldi. Yeniden daha da kuvvetli olarak yola çıktılar. El ele tutuştular. Birbirlerine merhametle tutundular. Birbirlerine karşı merhametli ama düşmanlarına karşı serttiler. Onlar can yakmadan, canları yanmadan toprağa sürüldüler. Filizlerini çıkarttılar, boyları uzadı, gövdeleri kalınlaştı. Gerçekten görenlerin hoşlarına giden birer ekin oldular.

Yemyeşil oldular…



Deneyimsel Tasarım Öğretisi Hakkında


Seçim Yapmak Zorunda mıyım?

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Bedelin olursa sağlam olursun.
GNS dedi ki…
Ellerinize sağlık
Reyhan gündüz dedi ki…
Yaratılan her şey bedel ödüyor 🙂
Ayfer dedi ki…
Çok güzel bir misal olmuş. Ellerinize sağlık
Kamer Hallaç dedi ki…
Çok anlamlı...
Munevver dedi ki…
Ne güzel bir Misal. Kaleminize sağlık.
Adsız dedi ki…
yemyeşil Özgür ekinler olabilmek ümidiyle…
Tuba Sadıkoğlu dedi ki…
Bir misalle, çok şey anlatan, çok anlamlı bir yazı. Neyden kim için vazgeçebiliyorumu tekrar hatırlattığı için yazanların yüreğine sağlık 🌱
Sevgi dedi ki…
Kaleminize sağlık çok güzel bir yazı
Adsız dedi ki…
Bedel ödenen her konuda insan, hayvan, bitki güçlenir
Fatma Okumuş dedi ki…
Kaleminize sağlık. İnce ince düşünülmesi gereken bir yazı teşekkürler.
Adsız dedi ki…
Nasıl güzel bir yazı ✍🏻
Hacer dedi ki…
çok güzel bir yazı kaleminize sağlık
Filiz dedi ki…
Ertelenen herşey
Büyür

Peki ben neyi büyüttüm
İyiyi mi kötüyü mü
Yada bedelden kaçmayı mi büyüttüm

Bu yorgunluğum umutsuzluğum
Sanki ruhumun bu bedenin içinde
Çürüdügunu hissetmem

Bedelsizligi buyutmemden mi