Şimdi Değilse Ne Zaman?

Füsun işten çıkmış eve gidiyordu. Metroda giderken, insanları izliyordu. Bazılarının acelesi vardı belli ki, bazıları da aynı onun gibi evine gitmeye çalışıyordu. Bazıları da: “Bugün neler yapsak, nerede gezsek?” diye aralarında konuşuyordu.
“Türlü türlü insan, türlü türlü akan zaman...” diye geçirdi içinden. Yaşamın içinde herkesin farklı  koşturmacası vardı. “Gerçekten bu zaman dediğimiz ne kadar kıymetli. Acaba tüm bu insanlar zamanı nasıl yönetiyor, zamanlarını ne için kullanıyor?” diye merak etti. Biraz iç çekti, yorucu bir gündü ve onun için çok farkındalığı olan bir gündü. O yüzden biraz nefes almak istedi. “Biraz yürüyüş ve deniz havası iyi gelirdi” diye düşündü. Sahile gidip biraz yürüyüş yapıp, ardından denizi ve gün batımını izlemeye karar verdi. 

Zaman nedir?

“Zaman nedir” diye sorsalar ne derdik? Tanımını yapabilir miydik? Belki de bizim için anlamını ifade edebilirdik. Düşününce hepimiz için birçok anlamı olabilir.

İçine çok şeyi katabiliriz değil mi?
  • Mutluluklarımızı,
  • Başarılarımızı,
  • İletişim ve ilişki kurduğumuz insanları,
  • Hedeflerimizi,
  • Amaçlarımızı,
  • Belki kısaca hayatımızı…
Duraktan indikten sonra biraz yürüme mesafesi vardı sahile ulaşması için. Yürümeye devam etti. Nihayet denizin kenarına vardı. Bu saatler de pek kalabalık olacağını tahmin etmiyordu. İskelenin kenarında diğer yerlere göre daha sakin bir yer buldu. Burası düşünmek için çok güzel bir yerdi. Bir yandan güneş batmak için harekete koyulmuş, bir yandan dalgaların iskeleye çarpması ve suyun sesi, bir yandan da İstanbul’un manzarası... Dalgalar gelip giderken düşüncelere dalıverdi. Suyun üstünde, hem gökyüzünün yansımasını görebiliyordu, hem de yosun tutmuş mercanların yüzeye vurmuş görüntüsünü...


Karar verdikten sonra ne yapmalı?

Biraz daha somutlaştıralım zamanı. Belli bir süre olarak da tanımlayabiliriz. Önemli olan ise o süreyi nasıl kullandığımız. Çünkü bu süre bazılarımız için akıp giderken, bazılarımız için de, zaman geçmek bilmiyor.
Neden?
Az zaman da birçok iş yapılabiliyoruz. Fakat çok daha fazla zamana sahipken, hiçbir şeyin yetişmediği olabiliyor.
“Ne çabuk geçmiş zaman, daha hiçbir şey yapamadım oysa” diye de düşünürüz.
İşte burada zamanın bereketi devreye giriyor.
Bana süre verildiğinde bununla ne yaptım?
Zamanın bereketini bizim yapıp ettiklerimiz belirliyor.
Dolu dolu da geçirebiliriz, oyalana da biliriz. Bunun sebeplerinden biri de: “ Karardan sonra “hemen” başlayıp” başlamadığımız.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi derki: “Karar verdin eyleme geç.”

Füsun’un yapacak çok işi vardı. Biriktirmiş olmanın pişmanlığıyla düşündü. Bu sene yoğun geçmişti. Bir türlü memlekete gidememişti. Dedesi her aradığında “Kızım ne zaman geleceksin? Gel helalleşelim kuzucum ben yaşlı bir insanım” derdi.
Füsun da: “Dedeciğim, geleceğim,  geleceğim ama çok yoğunum, şu yoğunluğum bir azalsın, sana söz geleceğim. Hem sen merak etme, ben gelmeden ölmek yok, tamam mı?” derdi.
Füsun dedesiyle hep şakalaşırdı. Keşke onu görmek için gitseydi. Dedesini görmeyi ertelemeseydi. Kaç ay oldu diye düşündü, sekiz ay olmuştu o konuşma geçeli. Dedesi vefat edeli de tam altı ay olmuştu.
Zaman nasıl bir kavramdı?  Sanki gözünü açmış kapatmış ve bir yılı geride bırakmıştı.
“Neyse, çok iş var şimdi” dedi.

“Başlamak bitirmenin yarısıdır” derler. Yani karar verdikten sonra hemen harekete geçiyor olmak. Ufacık bir hamle bile olsa onu yapıyor olmak. 
İnsan ya harekete hemen geçiyor. Ya da farkında olmadan: “Şunu bir halledeyim, şartlar daha uygun olsun, daha iyisini yapayım” diye içinden geçirebiliyor.  
Peki, her zaman yapılması gereken şeyler yok mudur? Olmaz mı? Yeryüzündeki hareket durmadığı için her zaman yapılması gerekenler oluyor elbette. Peki, neden insanın aklına, harekete geçmeden önce, bu düşünceler gelir? Biraz kendimizi kandırıyor olabilir miyiz erteleyerek? Şartlar ve durumlar ne zaman tam istediğimiz gibi olabildi ki? 

En yüksek performansı yaptığımız zamanlar, aslında en az süreye sahip olup, her anını kullanmaya çalıştığımız dönemlerde olmadı mı? 

Telefonunda cevapsız arama vardı, arkadaşı aramıştı. Füsun kullanmadığı eşyalarını arkadaşına götürecekti.  Hemen arkadaşını aradı. “Tüh! Ben sana geri dönmeyi unuttum değil mi?” dedi.
Arkadaşı: “Evet, sanırım bir aydır unutuyorsun beni Füsun.”
Füsun: “Tamam söz, bu hafta hallederim bu işi” dedi.
Arkadaşı: “Füsun'cum sana haber vermek için aramıştım, ben Sakarya’ya taşındım. Eski eşyalarınla ilgili olarak, sana bir arkadaşımı yönlendirebilirim.”
Füsun: “Olur, çok sevinirim, sen numarasını at, ben onu ararım” dedi.
Arkadaşı: “Umarım Füsun'cum, umarım. Gönderiyorum hemen onun numarasını.”
Füsun yine ertelemişti bir şeyleri. Unuttuğunun farkında bile değildi.
Manzarayı seyretmeye devam etti. Arkada gençlerin yüksek sesli şakalaşmaları geliyordu kulağına. Sahi bir tanesinin sesi ne kadar da üniversitedeki yakın arkadaşı Ceylan’ın sesine benziyordu. “Çok severim Ceylan’ı, bir türlü görüşemedik” dedi. 
O zaman ki hayali Muğla’nın altını üstüne getirmekti ve her yeri gezmekti. Tabi yoğunluğundan dolayı son seneye bırakmıştı. Son sene ise, tüm dünyayı saran virüs sebebiyle, tüm mezuniyet planları iptal olmuştu.
“Ne çok şeyi kaçırdım, oysa o zaman boş vaktim vardı ve yapabilirdim. Sadece daha iyisini yapmak istedim. Bu yüzden de uygun olduğum zamanı bekledim. Anlaşılan o zaman hiç gelmiyormuş. Demek ki insan, hemen o an yapmalı” diye düşündü.

Neleri erteliyoruz?

Hayat bizi bekler mi?
Zaman akıp gider mi?
Maalesef çoğumuzun tekrar tekrar düştüğü hatalardan birkaçı:
  • Şartların uygun olmasını beklemek,
  • Zamanın daha çok olmasını beklemek,
  • Ruh halimizin hazır olmasını beklemek…
Bu sebeple hep bir şeyleri erteliyoruz.
Şuan bir hareket başlatamadığımız gibi, bu durum diğer hareketlerimizi de etkiliyor.
Ve böylece zamanın bereketi kalmıyor.

"Dolu dolu geçen bir zaman mı? Yoksa geri baktığında, gözünü açıp kapayana kadar, her şeyin anlamını yitirdiği bir zaman mı?"
Füsun da kendine bu soruyu soruyordu.
“Ertele ertele, nereye kadar?”dedi içinden.
Artık bir şeylerin değişmesi için bir hareketin başlaması şarttı.
Çünkü artık zaman kalmamıştı. “Hemen başlamalıyım, yapabildiğimi yapmalıyım en azından” dedi.
Ve kendisine bir söz verdi. Bir şeyi erteleyeceği zaman, o cümleyi hatırlayacaktı:

“Şimdi değilse ne zaman?”




Yorumlar

Adsız dedi ki…
Gerçekten ertelemekten yapamaz hale bile gelebiliyoruz, çok teşekkürler yazı için elinize sağlık 😊
Sevgi dedi ki…
Erteleme hastalığından kurtulmak ne güzel olurdu! Çok güzel bir yazı kaleminize saglık..
Adsız dedi ki…
Zamanı faydalı ve iyi kullanmak ne kadar da önemliymiş:)
Çok teşekkürler yazınız harekete geçirdi.
Nuran Öz dedi ki…
İnsan bu hayatta kendini kalıcı sandığında, süresinin bitmeyeceğini düşündüğünde “nasılsa yaparım” diye erteliyor.
Ertelediklerindeki kayıplarını bir bilse…
Kaleminize sağlık..Hatırlatma güzel oldu..
CM dedi ki…
İnsan kendine fayda sağlayacak şeyi ertelerken şuan bunun yerine neyi öne aldığını düşündüğünde erteleme eyleminin masumiyetsizligi ortaya çıkıyor:)
GNS dedi ki…
Hiç beklemeden ertelemeden.
Çok güzeldi teşekkür ederim
Nebahat Arslan dedi ki…
Ertelemek insanın bu kadar imkan içinde en büyük sorunlarından birisi. Kaleminize sağlık💐
Beyzanur A. dedi ki…
Sıfır bir olmaz ama az çok olur :) kaleminize sağlık çok güzeldi.