Gurbette Bayram ve Sıla-i Rahim

Gurbette Bayram ve Sıla-i Rahim

Çok heyecanlıydı o sabah. Zaten gece de tam uyuyamamıştı. Uyuduğu anlarda da memlekete gittiğini görüyor; anneanneye, kuzenlere tam sarılırken uyanıyordu. İçi içine sığmıyordu. Çünkü bugün izine gitmek için yola çıkacaklardı.


Zeynep üç kardeşin ortancasıydı. Ortaokulu bitirmişti. Kendinden iki yaş küçük oğlan kardeşiyle aylardır gün sayıyorlardı. Anca iki senede bir izine gidebiliyorlardı ve okulların kapanmasını bekliyorlardı mecburen. O sene Kurban Bayramını ilk defa Türkiye de geçirecekler,  en önemlisi: “Kurban nasıl kesilir?” ilk defa göreceklerdi. Dedesi telefonda: “Kurbanlığı hazırladık, gelin de süsleyin, kurbanın başına kınasını koyun!” diyordu.

“Nasıl yani dede?” diye sormuştu. Dedesi de: “Sen gel de anlatırım." demişti.

Zeynep ve kardeşleri Fransa da doğmuşlardı ama Türkiye’den çok kopuk değillerdi. Hatta Türkçeleri diğer arkadaşlarına göre fena sayılmazdı. Babası sürekli eskilerden anlatır; önemli günleri, bayramları, sanki orda yaşıyor gibi geçirirlerdi. Mesela komşulardan büyük olanlara gidilir, elleri öpülür, bayram harçlığı alınırdı. Bayram namazı için, camii uzak da olsa, mutlaka gidilirdi. Küçüklüklerinden beri annesi, bayram öncesi, evlerinin salonunu süsler, salona renk renk balonlar asardı. Çünkü Fransa da, anaokulundan itibaren Noel çalışmaları yaptırılır, çocuklar el emekleriyle yaptıkları resimleri, objeleri eve getirirlerdi. Onları evin duvarına asarlardı.

Onlarda Noel kutlamaları yapılırken, “ bizimde bayramlarımız, değerlerimiz var” duygusunu yaşatırdı annesi. Mesela bayram kahvaltısı yapılırdı. Masada kuş sütü eksik olurdu. Akrabalar, komşular farklı şehirler de olsalar da,  bir araya gelirlerdi.  Bayrama özel pilav, sarma, su böreği ve ev baklavası yapılırdı. Bu menü bayram sofralarının klasiğiydi. Ama yine de bir şeyler eksikti hep...

Gurbetteyiz evladım…

Yıllarca babası ve annesinden “ Ahh! Memleketimin ekmeği, suyu, toprağı, bayrağı…” sözlerini duyarak büyümüştü. Annesi genellikle bayram sabahları,  Barış Manço’nun “bugün bayram” şarkısıyla uyandırırdı. Bayram yemeği sonrası, annesinin sessizce akıttığı gözyaşlarına şahitliği olurdu. Neden ağladığını sorduğunda ise “Ahh! Hasretlik kızım…” derdi. 

Babası sık sık “Gurbetteyiz evladım” derdi. “Koltukta oturarak geldik ama bagajda da dönmek var” derdi.

“Bu ne demek baba?“ diye sorduğunda; ”Amcan iş kazasında rahmetlik olduğunda, amcanı Türkiye’ye, uçağın bagajında götürmüştük, hatırladın mı?” demiş, babasının gözleri dolmuştu.

Arabayla sıla yoluna düşşlerdi. Kapıkule’den geçerken, kardeşiyle hazırlık yaparlardı. Türk bayrağını gördüklerinde ellerini camdan uzatırlardı. Önce Türkiye’ye kimin eli ulaşacak, yarışına girerlerdi.

Köye gitmişlerdi ve bayrama üç gün daha vardı. Anneannesinin komşuları, bahçe kenarından merakla sesleniyorlardı. “Gurbetçilerin geldi mi komşuuu!”

Bunu derken farkında olmadan ayrıştırıldıklarını bilmiyorlardı. Ya da alışverişe çıktıklarında: “Bunlar Alamancı, Türkçe aksanına baksana, belli olmuyor mu? “ denmesi kırıcıydı. Zaten yurtdışında da onlara “yabancı” deniyordu.  Ana vatanında da “Almancı” olmak ayrıştırma değil miydi?

Bayram sabahı, dedesinin büyük evinde, tüm akrabalar toplanmış, bahçede kurban kesimi yapılıyordu. Oğlan kardeşiyle birlikte, ilk defa kurban kesimine şahit oluyorlardı. Şaşkın bakışları arasında kurban kesiliyordu. Öncesinde dedesi kurban kesmenin önemini anlatmıştı.

Onlar Fransa da kurban kesildiğinde, kesilen eti bayramın ikinci ya da üçüncü gününde teslim alabiliyorlardı. Dedesi, kurban etinin ihtiyaç sahiplerine kendi elleriyle ulaştırılması gerektiğini söylemişti. Hatta ALLAH katında etin ve kanın kıymeti olmadığı, asıl takvanın ALLAH’ a ulaşacağını söylemişti.

Zeynep’in telefonda dedesine sorduğu soru, tekrar aklına gelmişti. Kurbanlık koyuna neden kına koyulurdu ve kurbanlık neden süslenirdi?

 Dedesi: “Evlenen kıza, askere giden delikanlıya ve kurbanlık hayvana kına yakılır. Nasıl hediye verirken, onu güzel kutular içine koyarız, süsleriz. Bu davranış karşımızdaki insana ne kadar önem verdiğimizi gösterir. Rabbimize de, onun emri olan kurbanı bir teslimiyet ve itaat belirtisi olarak, somut da süsleriz ve onu kurban ederiz.

Kurbanın başına kına yakmak, doğruyu güzel bir şekilde yapmaktır” demişti.

  


             Bayramlarımızla ilgili diğer yazılarımız;  

      

 

 

Yorumlar

GNS dedi ki…
Ne güzel anlatmışsınız. Kaleminize sağlık. Kalbinize sağlık
Nuran Öz dedi ki…
Hediyeyi anlamlı yapan şey, hediye edildiği kişidir. Ona verdiğimiz değerin ispatıdır aslında hediye..
Güzel bir farkındalık oldu..Teşekkürler…
Adsız dedi ki…
Kurbanı, bayramı değerlerimizi en güzeli bizi, bize anlatan eğitim. Ne güzel ifade etmişsiniz.
Adsız dedi ki…
unutulan değerlerimizi hatırlamak ve doğruyu güzel yapabilmek adına çok güzel bir örnek olmuş, emeğinize sağlık
Filiz Aydın dedi ki…
Nasıl güzel bir yazı..
Okurken kurban bayramını bekleyen çocuk olduğumu hissettim.
Heyecan, merak, şükür duygusu hepsi bir arada..
Adsız dedi ki…
Eminim bu yazida Avrupada yasamini surduren herkezin yasanmis hikayelerinden bir kesiti oldugunu dusunuyorum,cok guzel kaleme alinmis Tesekkurler
Ayşe Betül dedi ki…
Bugünlerde en sık yapılan şey ayrıştırmak.
Kolay olan. Etiketlemek. Güzel bir yazı olmuş.
Teşekkürler.
Adsız dedi ki…
Emeğinize sağlık güncel bir konuya temas edilmiş..
Adsız dedi ki…
Rabbim hakkıyla bu ilmi taşımayı nasip etsin elinize kolunuza sağlık