"Bugün Bayram, Erken Kalkın Çocuklar"

 “Aah ah! Nerede o eski bayramlar?” diye iç geçirmeyen var mı?

Peki, bayram günü telefon da mesaj atmadan, yüz yüze gelip, bayram kutlayan kaldı mı?

“Deliye her gün bayram” derlerdi. Bize de artık hiçbir gün bayram değil sanki. İnsanoğlu bu noktaya nasıl geldi? Biraz düşünelim. “Bir anda olmadı” olsa gerek… “Bugün bayram, erken kalkın çocuklar” dan  “Bayramda tatile nereye gidelim?” e nasıl geldik?

 


Bayramlar ise kutlanması gereken güzel günlerdi. Çocukken, bayram için çıkılan alışverişin mutluluğu vardı. Öyle her zaman, çocuklara kıyafet, ayakkabı alınamazdı. Aileler kendi imkanları ölçüsünde bayram alışverişine çıkardı. Çocuklara yeni bir kıyafet, yeni ayakkabı alma derdine düşülürdü. Çocuklar da ayakkabısını, kıyafetini yattığı yerin yakınında, başucunda, görebileceği yere koyardı.

 

Çocukken bayram harçlığı almanın mutluluğu vardı…

Sabah olsa da yeni cicilerimizi giysek, ev misafirlerle dolsa taşsa, mendil içinde harçlık alsak, çeşit çeşit çikolata yesek diye heyecandan uyuyamazdı. Sabah uyanıldığında o bayram kahvaltısı diğer günlerden bambaşkaydı.

Ev bayram için daha da bir özenle temizlenmiş, davul fırınlar ortada, fırından güzel kokular gelir, evde tatlı bir telaşe olur, duşlar geceden alınmış olurdu. Evin babası bayram namazından gelmiş olur, herkes kahvaltı öncesi bayramlaşmak için hazırlanırdı. Aile büyüklerinin ellerinden öpülür, harçlık alınır ve ilk bayramlaşma kutlamaları coşkulu olurdu.

 

“Acaba kimler geldi?”

Sonra yeniden bir telaşe başlardı.  “Hadi!  Misafirler gelecek, mutfağı, ortalığı toparlayalım.” sesleri gelirdi. Akrabalar, komşular, dostlar, ahbaplar birbirini ziyarete gitmeye başlardı. Her çalan kapı da “Acaba kimler geldi?” merakıyla geçerdi. Kimisi haberli, kimisi de habersiz gelirdi. Zaten bayram olduğu için, küs olan da bugün, bayram bahanesiyle barışmak için gelebilirdi. Beklenen misafir kategorisinden, gelen misafirler yerlerini alırdı. Tatlı, kolonya, çikolata üçgeninde tatlı tatlı sohbetler edilirdi.

Mutfağa diğer odalara taşan sohbetler, bir de kapının önünde yapılırdı. Öyle hemen terk edemezdi insanlar birbirlerini.

 

Az olan kıymetliydi…

İnsanlarda özlem vardı ve bayram günü hasret giderilirdi. Yüzlerde, kavuşmanın, birbirini görmenin mutluluğu olurdu. “Keşke bayram bitmese” derdi çocuklar, “Her gün bayram olsa…”

Az olan kıymetliydi. Bayram senede kaç gün ki? Kıymeti bilinirdi azın. Vazgeçilir diğer günler gibi davranmaktan, daha da özenilerek hazırlanılırdı.

 İnsan neleri kurban etmeli?

Vazgeçtiklerimiz başka nelerdi? Çocuklar kurban kesilmeden önce, kurbanlık hayvanları izlerdi, severdi. Kurbanla arasında bir bağ olurdu. Bir yandan bir hayvanın onu Yaratan için canından vazgeçişe hazırlanmasını anlamaya çalışırdı. O hayvana bir saygı duyulurdu. Yaptığı şey ne de kıymetliydi. İnsanın öyküsünde canından vazgeçmesi istenmiyordu ama bir hayvanın canından vazgeçişi vardı. Hayatta kendini eleyerek, canına son verenler, kendi seçiminin sonucunu yaşıyordu. Oysa onu Yaratan yaşamasını istiyordu. “Canını alacak olan benim, sen sınavını vermeye çalış” diyordu.

Canımızdan vazgeçmemiz istenmiyorsa, insan nelerden vazgeçmeli, neleri kurban etmeliydi?

Hiç düşünmedi…

 


Yaratıcının o ete ihtiyacı yoktu…

Sadece kesilen et mantığıyla baktı. O eti dahi alamayan insanlar vardı. Onların da o etten en azından yılın belli günlerinde yemesi ihtiyacının giderilmesi, düşmedi akıllara hiç… Sanki o etler Yaratıcıya mı ulaşıyordu? O’nun ete ihtiyacı yoktu. İnsanın o hayvanı kesmeye ve dağıtmaya, yemeye ve üzerinde düşünmeye ihtiyacı vardı. Düşünmedi insanoğlu…

Düşünmedi…

Ayrıştı…

Ve yine düşünmedi…

Azıcık düşünmeye ihtiyaç vardı oysaki.

Nelerden vazgeçemiyoruz?

  •          Beni sevsinler,
  •          Beni saysınlar,
  •          Beni takdir etsinler,
  •          Benimle ilgilensinler,
  •          Beni mutlu etsinler…

“Ben” den vazgeçemiyor insanoğlu. “Sen” diyemiyor bir türlü. Sen demedikçe “biz” olamıyor ve gittikçe de ayrışıyor.

Ayrışan insanlar gerçek olmayan ortamlarda birleşmeye çalışıyor ama yine olmuyor. Çünkü sahtenin ömrü kısa. İnsan gerçeği ise aramıyor. En sevdiklerinden vazgeçemiyor.

  •   İşinden,
  •   İşindeki statüsünden,
  •   İş yerinde geçirdiği yıllardan,
  •   Mesleğinden,
  •  Maaşından,
  •  Parasından,
  •  Birikiminden,
  •  Evinden,
  •  Arabasından,
  •  Kıyafetinden,
  •  Cep telefonundan,
  •  Güzelliğinden,
  •  Gezmelerinden,
  •  Yediklerinden ve içtiklerinden…

 

“Neden vazgeçmeliyim ki?” diyor insan. Seni hayatta ne geri düşürüyorsa, seni dününe göre daha mutsuz ve başarısız ne yapıyorsa, seni gerçekten ne alıkoyuyorsa, vazgeçmeyi bilmeli insan.

  •    Ataletten,
  •    Dedikodudan,
  •    Şikayetten,
  •    Vefasızlıktan,
  •    Şükürsüzlükten,
  •    Müsriflikten,
  •    Aşırılıktan,
  •    Açgözlülükten,
  •    Vaktini kötü değerlendirmekten,
  •    Hareketsizlikten,
  •    Başkalarının ne söylediğini önemsemekten,
  •    Her şeyi bildiğini zannetmesinden,
  •    Aceleci olmaktan,
  •    Öfkeden,
  •    Tartışmaktan…

İnsanoğlu kendinden vazgeçemiyor. Var olmaya çalıştıkça yok oluyor. Gerçek değişmiyor.

Bugün, çocuk İsmail’in bayramı…

Bayramın kutlu, neşeli, huzurlu olsun İsmail.

Vazgeçişlerine, kurbanlarına ve sana selam olsun.

 


 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

Ayşe Temelci dedi ki…
Sana bu nefesi vereni, duymayı, görmeyi yaşamayı veren için neyinden vaz geçiyorsun. Oysaki verdiklerin senindir aldıkların değil. Bıraktıklarınla gerçekliğini anlayabilir. Yaklaşmak İçin sımsıkı tutunduğumuz ne varsa bırakma gücü İçin, yardımına muhtacız Rabbim.
Adsız dedi ki…
Kurbanı belki de vazgeçiş olarak düşünen çok az insan var. Çok kıymetli bir şey insanın vazgeçişlerinin olabilmesi,özgürleşebilmesi... Emeğinize sağlık
GNS dedi ki…
Selam olsun İsmal'e , babasına ve akrabalarına...
Çok duygulandırdı. Kaleminize sağlık
EÇ dedi ki…
Eski bayramların tadı kalmadığı gibi bayramların anlamını bilenler de kalmadı.
Kurban deyince akla sadece et dağıtmak ve yemek geliyor artık. Kurbanın adı var ama anlamı kayıp…
Bu yazı kurbanın anlamını bilmeyenlere öğretici, unutanlara hatırlatıcı olmuş. Ne de güzel olmuş..
Bundan sonra bayramları daha anlayarak yaşamak, hakkını vermek dileğiyle. Teşekkürler…
Sevinç dedi ki…
Kuban Bayramının önemini anlatan ve Farkındalık oluşturan biz yazı olmuş Emeğinize sağlık teşekkürler. Bayramımız mübarek olsun. Kurbanlarımızı ALLAH kabul etsin
Adsız dedi ki…
Hakkaten zararlı alışkanlıklarımızı bi kurban etsek ne güzel olurdu …..
Adsız dedi ki…
İnsan neleri kurban etmeli?
En azından bir “hiç’ini ya da hep’ini”
Vazgeçiş bayramı.. Kurban bayramı…
Teşekkürler hatırlatmalar için..
Alev dedi ki…
Kim için neyden vazgeçiyoruz. Insanin nefsi için degil de Rabbi için vazgeçmesi kıymetli olan. Vazgecebilenlere selam olsun. Mutlu bayramlar:)
Adsız dedi ki…
Sen bu hayatta neleri kurban edebilir, nelerden vazgeçebilirsin?
Hafsa Tülin Yalçın dedi ki…
Kaleminize sağlık. Bize unuttuklarımızı tekrar hatırlattığınız için.👏
👏🙂
Beyza dedi ki…
Kaleminize sağlık.. İnsana kurbanın soyut anlamını düşündürten bir yazı olmuş.. Her kurban bir vazgeçiş, her vazgeçiş yeni bir bayram..
Ferfeh dedi ki…
Ne için nelerden vazgeçiyorsun?
Betül dedi ki…
Bugün İsmaillerin bayramı...
Yüreğinize sağlık